Friday 18 October 2013

Boşluk?

Sordum kendime; nedir, nedir boşluk?
Kendi küllerimde yandığım günlerdeki tek dostum,
Uykunun büyüsüne kapıldığım her gecedeki tek düşmanım…
Kimdi boşluk?
Kat kat gülücüklerle süslediğim karanlık,
Sadece sessizlikle somutlaşan o varlık
Kimdi, neydi boşluk?
Öfke gibi kanımda kaynamayan,
Keder gibi kalbime saplanmayan,
Sadece var olan, tutamadığım o his…
Yuttuğum her nefeste beni boğan o eller kimindi?
Neydi?
Koparan ruhumu bedenimden,
Asan kalbimi sıkı ipleriyle,
Hapseden kişiliğimi korkunun acımasız kafesine…
Neydi boşluk?
Neredeydi boşluk?
Neden vardı boşluk?

Yine sordum kendime…

Monday 22 July 2013

Florence + The Machine-Seven Devils


Nasıl Delirdim?

Beyaz... Her şey beyaz burada. Ama umut veren, önünü aydınlatan türden değil. Tozlu bir boşluğun içinde ruhunu yakan, kavuran, kör eden türden beyaz... Yalnız aynı zamanda, ama bir o kadar da kalabalık. Sessiz ama birini sağır edecek kadar gürültü var burada.
Saçmalıyorum belki yine ama yazmalıyım. Konuşmaya başlamak için her nefes alışımda boğazımda düğümlenen sonra kendini sessizliğe bırakan sözcükleri ancak mürekkep yardımıyla akıtabiliyorum içimden... En sonunda yine düşüncelerine esir olmuş, durmayan, susmayan bir zihnin barındırdığı sessiz fırtınalarda boğuluyorum. Bekliyorum bir avuç umudu, bedenim titrerken içindeki boşluğun soğukluğundan. Artık kollarım yaralarla dolu, çarpmaktan kendi ördüğüm duvarlara...

'Nasılsın?' diye sorarız hep birbirimize ama cevap genelde aynıdır; 'İyiyim, sen?' Gerçek cevabını da merak etmeyiz, sormak için sorulan sorulardandır zaten bu. Belki de korkuyoruz gerçek hislerimizin farkına varmaya, onun için günlük hayatımızı bunun gibi kalıplarla yaşıyoruz  ya da  tamamen yabancılaşmışız birbirimize, benliğimizi sosyal statülere feda etmişiz çoktan. Bu soruları da sadece kibarlık adına yaşatıyoruz... Ya sen? Şimdi soruyorum sana gerçekten 'nasılsın?' Ben iyi değilim ama çoktan delirdim zaten...


Ruhuna ağır yükler asıldı mı? Ya da ayrıldı mı parçalara her çığlığında? Kendine görünmez oldun mu? Bulmaya çalışırken kayboldun mu yollarında? Her gülümsemen çürüdü mü dudaklarında? Her nefesin ölümüne daha yakın. İşte ben böyle delirdim. Evet, kabul ediyorum delinin tekiyim! 'Normal' ne ki? Genel geçer bir tanımı var mı?


Belki sen de yürüdün kendi ıssız kaldırımlarında, sözleri anlayışlı, gözleri kahkahalar atan bedenlerin yanında...

Sen de tattın acının yakarken güven veren serinliğini. Sende umutsuzca koştun beyazın boşluğunda. Sende ölüp ölüp dirildin her gece...

Ama  artık geçti. Şimdi uyanma zamanı, en kötü kâbuslarından. Yumruğunu aç ve bak kendi ellerine, ne görüyorsun? Daha dikkatli bak çünkü gördüğün her parmak izi, her çizgi umudun yollarının  hala yaşadığının bir kanıtı. Görmüyor musun?

Tuesday 23 April 2013

Ayın Halesindeki Yansıma


Karanlığa güvenme derlerdi hep
Ama ben hep aydınlıkta buldum korkularımı
Sahte maskesini takardı güneş her gün
Aydı güya onu taklit eden,
Oysa ayın halesinde yazardı gerçekler

Söz gümüşse sükut altındır dediler hep
Ama suskunluğum yabancı geldi onlara
Dudaklarından sadece boş kelimeler aktı ama her seferinde
Demek sözdü gerçekten altın olan,
Oysa sessizliğin mürekkebi anlatırdı gizlenenleri,
Tüm parlaklığıyla....

Sürüden ayrılma kurt kapar derlerdi hep
Ama nedense hiçbir zaman ait hissedemedim kalabalığın çizdiği yola
Aynıydı ifadeleri ...yabancıydı
Ama onların aynalarında bendim yabancı olan
Denedim yansımalarının şeklini almayı
Sığamadım,bir tarafım hep dışarıda kaldı...

Zamanla kaydoldum boşluğun saatlerinde
Aradım hep anlayan var mı diye?
Güldüler sadece 'deliliğime'
Nefret dolaşmaya başladı bedenimde
Böylece tutundum duygularımın zehirli ipine
Düşüncelerimi kaynatmaya çalıştım öfkemle

Ellerim kaydı çizikler içinde
Sadece düştüm....düştüm habersizce
Sevdiğim geceye bile yabancıydım artık
Gözyaşlarımla hapsettim tüm rüyalarımı

Neden? diye sordum Tanrı'ya
Bekle dedi sadece
Lütfen yardım et! Bana yol göster ! diye haykırdım bu sefer
Ayın halesi bir aynaya dönüştü gözlerimin önünde
Bak...dedi yumuşak bir ses sol omzumdan
Kendi adımdı yansımadaki
Ama olamazdı,bu yansıma daha güçlüydü benden
Gör...diye cevap geldi sağ omzumdan
Gülümsüyordu bana o  tanıdık harfler
Ama olamazdı, bilmezdim ki ben gülümsemeyi
Hisset... dedi kendi kalbim
Güven ve huzur kapladı gökyüzünü
Yıldızlar teker teker bir yolun tozlarına dönüştüler
Kendimdi beklediğim yol
İpe tutunmakta değil, düşerken uçmayı öğrenmekti her şeyin nedeni
Geceye tekrar ait hissedebiliyordum
Gerçekler düşman değildi artık gülümseyen dudaklarıma
Bir dostun yolladığı bir şarkıyı söylemeye başladım usulca çiseleyen damlalara,
Aslında ne kadar doğruydu sözleri,
Evet güzel bir dünyada yaşıyorduk...
Ve yalnız değildik
Çünkü hepimizin dayanabileceği biri vardı mutlaka...

Monday 4 February 2013

Adam Hurst-Ritual

                                     
                        An absolutely beautiful song,the sound just captivates ones soul...

Anılar...

Zaman ne kadar çabuk geçiyor...Biliyorum klişe bir laf ama bir o kadar da doğru bir laf ne yazık ki... Düşünüyorum da zaman kavramı olmasaydı ne yapardık?.Sadece kendimizi ölçtüğünüz,düzenimizi ona göre kurduğumuz saatler olmazdı belki de.Ama anılar yine teker teker zihnimizde birer tabloya dönüşmeye devam edecekti kuşkusuz. Fakat ya hafızamız olmasaydı,neler değişirdi hayatımızda?

 Anılarımız olmadan yine 'kendimiz' olabilir miydik ? Elimizde tuttuğumuz tuvaller hep aynı ama renkler nasıl da değişiyor...Bazen capcanlı kırmızılarla,pembelerle boy gösterirken,bazen solgun grilere bürünebiliyorlar.Peki bunlar gerçekte ne ifade ediyor?Sadece duvarımıza asacağımız birer süsten mi ibaret? Sığındığımız limanlar mı? Yoksa kaçtığımız fırtınalar mı? Herkese göre değişir bu sorunun cevabı. Bir bireyin kişiliğinin oluşumunda ne kadar etkilidir aslında anılar...Ama bir bireyin kendisi değildir onlar hiçbir zaman,onları değerlendirme şeklidir birey..Boğuştuğumuz ya da tamamen kendimizi bıraktığımız değil,arkamızda bulunan,bize destek olan mavi dalgalar olmalıdır onlar.Bazen bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum,bende tam o şekle kavuşturmuş değilim onları.Ama biliyorum bu benim elimde ve benim bakış açımla alakalı bir şey... Yanlış anlaşılmasın,bardağın hep dolu tarafını görün demiyorum.Ne de boş tarafından bakıyorum.Çünkü,en sonunda önemli olan bardağın içindekidir ve onu nasıl değerlendirdiğimizdir.